VAKİT, SABAH NAMAZI VAKTİ!
Vakit seher.
Ufukta günün kızıl çiçeği açmak üzere şimdi.
Zamanın rahmine sabah nutfesi düştü az önce,
Gecenin karasında saklı ışıktan tohumlar,
Başlarını uzattı.
Şimdi hatırla ki; sen de bir zamanlar yokluğun karanlığında yitiktin.
Unutulmuşluk toprağına gömülü bir tohumdun.
Kimsenin adını bilmediği, hatırını saymadığı bir yitik.
Senin de, varlığının şafağı söktü yıllar önce,
Unutulmuşluğun dipsiz kuyusundan çıkarıldın.
Ana rahmine bir küçük damlacık olarak atıldın,
Varlığından haberdar değildi sevdiklerin,
Hatırlanmaya değer bir şey bile değildin.
Şimdi hatırla ki;
Unutulmuşluğun toprağında Rabbin, seni unutmadı.
Rabbin seni sahipsiz de bırakmadı.
Rabbin seni yokluk gecesinden, varlık ufkuna eriştirdi.
Taze bir bahar gibi gün yüzüna çıkardı bedenini,
Ete-kemiğe bürüdü ruhunu,
Gülden tebessümler giydirdi yüzüne.
Şimdi seher vakti.
Göz kapaklarının ardından kaç,
Sıyrıl göz kapaklarının ardından.
Gafletin gecesinden uyan,
Aç gözlerini sehere,
Aç kalbini Rabbine.
Uyan.
Uyan ve an seni hiç unutmayan Rabbini,
Güneş ufukta yükselmeden, sen dualarla O'na yüksel.
Herkes unutsa bile, seni unutmayan Rabbini,
Herkesin O'nu unuttuğu anda, ananlardan ol.
Haydi kalk.
Kalk ve miracına eşlik et en Sevgilinin,
Şimdi, sabah.
Şimdi, sabah namazı vakti.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
VAKİT, ÖĞLE NAMAZI VAKTİ!
Vakit öğle.
Gün ortası.
Dünya telaşındasın.
İşler yoğun.
Yarım kalmış ne kadar çok iş var!
Sanki sensiz yürümüyor hiç bir şey,
Sanki sen olmazsan işler hep yarım kalacak,
Belki hiç başlamayacak.
Ne kadar çok vazgeçilmezin var.
Ve ne kadar da vazgeçilmezsin.
Vakit öğle.
Güneş göğün en yüksek yerinde.
Tıpkı gençliğin gibi, şimdi gün de bir delikanlı.
Heyecanlı ve telaşlı.
Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi,
Hiç akşam olmayacakmış gibi.
Vakit öğle.
O kadar gürültü var ki ortalıkta,
Kalbinin sesini duyamıyorsun bile.
Ruhunun sonsuza uzanan emellerine, gür olmak üzeresin.
Telaşların arasından sıyrıl şimdi.
Yer ayır ruhuna.
Ebedi sükunete hazırla kendini,
Sonsuzluğa bitiştir kalbini.
Secdeye değdir alnını.
Çünkü vakiet öğle.
Ve şimdi öğle namazı vakti.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
VAKİT, İKİNDİ NAMAZI VAKTİ!
Vakit ikindi.
Gün ihtiyarladı.
Güneş solgun rengini bırakıyor güller üstüne,
Zaman ırmağı, ikindinin çağlayanından dökülüyor şimdi.
Ayrılığı söylüyor, hece hece.
Hüzün renkli bulutlar sardı göğü,
Güneşin saltanatı bitmek üzere.
Zevale doğru akıyor ışıklar,
Devriliyor zaman,
Hatırla ki, sen de şimdi bir ömrün ikindisine yürüyorsun,
Tenin soluyor,
Gözlerinin feri çekiliyor,
Yüzünü bu dünyadan çevirmeye hazırlanıyorsun,
Öbür kıyısındasın artık nehrin,
Bundan sonra vaadi yok sana zamanın,
Bundan sonra yeni bir vaadi yok sana hayatın,
Yokuş aşağı akıyor kalbin.
Şimdi vakit ikindi.
Kalbini kanatıyor kuru gül yaprakları,
Tutunacak dal arıyor gibisin zamana karşı,
Zamanın hükmü ağırlaşıyor üzerinde,
Gün, daha kısa geliyor artık.
''Yemin olsun ki ikindi vaktine, hüsrandadır insan.''
Şimdi anlıyorsun,
Yokuş aşağı akıyorsun,
Dağından kopuyorsun,
Hoyrat bir rüzgar artık zaman,
Geriye kalan; ancak “İman“
Şimdi ikindi vakti,
Secdeye koy alnını,
Eğil zamanın sahibinin önünde,
Ona konuş,
Onunla konuş,
Fısılda dualarını,
Sonsuzluğa tutun hece hece,
Şimdi vakit ikindi,
Şimdi ikindi namazı vakti.
---------------------------------------------------------------------------------------------
VAKİT, AKŞAM NAMAZI VAKTİ!
Vakit akşam!
Gün ölmek üzere.
Güneş ışıklarını topluyor eşyanın üzerinden,
Kızılca kıyameti kopuyor dünyanın.
Kara kefenini giyiniyor gün.
Gülün rengi soluyor,
Eşyanın cezbesi bitiveriyor.
Hatırla ki senin de akşamın olacak bir gün.
Ömrünün ışıkları solacak,
Hayatının perdesi çekilecek,
Senin de kıyametin kopacak.
Dudaklarında donacak gülüşün güneşi,
Zaman, uçurumun olacak,
Gelen günün güneşi, sana doğmayacak.
Unutulacaksın! Ve hatta unutulduğun bile unutulacak.
İsmin anılmayacak orada-burada,
Kimse yolunu gözlemeyecek,
Üzerinden bütün ışıklar çekilecek.
Ve senin de akşamın olacak,
Şimdi akşam; gün akşamıdır.
Unutma!
Ölmeden önce bil öleceğini ki;
Yaşatıldığını fark edesin.
Herkesin, senden uzak duracağı ölüm anını hatırla ki,
Sende şimdi herkesten ve her şeyden uzaklaşıp Rabbine yanaşasın.
Seni, sen yokken de bilen Rabbin
Sen öldükten sonra da bilecek elbet.
Herkesin unuttuğu yerde, seni bir O hatırlayacak.
Ömrünün gecesinde güneşi sana yalnız O getirecek.
Hatırını yalnız O bilecek.
Şimdi akşam.
Sen de O'nu an şimdi.
Sende O'nun hatırına var secdeye.
Şimdi akşam.
Ve şimdi akşam namazı vakti.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
VAKİT, YATSI NAMAZI VAKTİ!
Vakit yatsı!
Gün, çoktan öldü.
Güneş ışıklarını topladı,
Şimdi gece hükmediyor aleme.
Güneşin saltanatı bitti,
Işıklar tükendi ufuklarda.
Renkler, ellerini çekti eşyadan,
Gün soldu, gün soldu, göğe yöneldi gözler.
Bakışlar, karanlığa bulandı,
Şimdi hatırla ki; sen de unutuluşun o kara gecesine yuvarlanacaksın.
Sadece adın kalacak geriye,
Belki bir mezar taşı hatırlayacak seni,
Belki o da unutacak.
Düşün ki unutuşun koyu karanlığı çökmüş üzerine,
Yokluğuna çoktan alışılmış,
Unutuluşun her tarafı sarmış,
Kimsenin özlediği bile değilsin artık.
Gece, gece, gece.
Sabaha çok var.
Işık uzaklarda.
Yokluğun gecesinde, adın bile unutulmuşken,
Kimden medet umarsın? Sor kendine!
Kim sana hiç yoktan hayat vermişse,
Kurumuş kemikleri toplayıp, dirilten de O, elbette.
Hiç akşamı olmayan bir sabaha uyanmak üzere girdin ölümün gecesine.
Kendine söylesene.
Söyle kendine.
Söyle kendine ki;
Çoklarının seni unuttuğu bu gece, herkesi unutup, sen de O'nu hatırla.
Söyle kendine ki;
Çoklarının ışıklara kanıp, sahte renklerin kuyularına daldığı bu gece,
Rabbini an...
Rabbine kan...
Rabbine uyan.
Şimdi yatsı vakti.
Şimdi yatsı namazı vakti.
Dost TV'den derleyen: İhsan AKINTÜRK