İhsan AKINTÜRK
  Peygamberimizin vefatı
 

Önderimiz, rehberimiz, kurtarıcımız, biricik sevgilimiz,
başlarımızın tacı, dertlerimizin ilacı, günahlarımızın şefaatcısı,
Allahu teala'nın en sevgilisi Peygamber efendimizin (SAV) vefatı
hakkında bir seyre ne dersiniz kardeşlerim. Buyurun.

İhsan AKINTÜRK


PEYGAMBERİMİZ'İN  (SAV) VEFATI

 

1-Hz. Abdullah'ın Evlendirilmesi.

Miladi 570 yılıydı. Mekke'nin soylu kabilelerinden Kureyşin Haşimoğulları kolu eşrafından Abdulmuttalip, oğlu Abdullahı evlendirecekti. Nihayet Mekke'nin bir başka soylu ailesi Zühreoğullarından Amine adlı kızı, oğlu Abdullaha layık buldu ve onunla evlendirdi.


Abdullah ve Amine bebek bekliyorlardı. Amine hamileydi. Kainatın efendisine, kainatın yaratılış sebebine hamile anne olacaktı. Bu bekleyiş içerisinde iken, ticaretle uğraşan Abdullah, ticaret kervanı ile Medine'ye gitti. Ancak Medine'den Mekke'ye dönmek nasib olmadı. Orada vefat etti. Bu esnada Efendimiz (SAV) daha dünyaya teşrif buyurmamıştı. İki ay sonra dünyayı nurlandıracaktı.

 

2-Hz. Muhammed'in (SAV) Doğumu:

Nihayet 571 yılının 20 Nisan sabahı veya rebiul eveel ayının 12'nci gecesi Efendimiz (SAV) babadan öksüz olarak dünyaya geldi.

O dünyayı nurlandırdığı zaman, arap yarımadası adeta cehalet bataklığında boğulmak üzereydi. Tarif edilebilecek her türlü cehalet hakimdi Arap yarımadasında. İnsan hakkı denen bir şey yoktu. Güçlü zayıfı her zaman ezme ve yok etme hakkına sahipti. Kadının hiç mi hiç değeri yoktu. Bir mal gibi alınıp satılması fevkalade bir olaydı. Kız çocukları onursuzluk sayıldığından diri diri toprağa gömülüyordu. Allah inancının yerini putperestlik almış, Kabe gibi mutsal bir mekanın içi, tanrı diye tapılan putlarla doldurulmuştu. İçki, kumar, fuhuş, faiz, irtikap, cinayet, toplum huzurunu bozan her şey reva idi. Bütün bunları güçlü olanlar rahatlıkla yapabiliyorlardı ve kimse de onlardan hesap soramazdı.


İşte böyle bir ortamda Efendimiz (SAV) yetişti. İnsanlığı bu zulmetten aydınlığa çıkaracak bir kurtarıcı gelmişti artık. Öyle bir gelişti ki Onun dünyayı nurlandırması ile İran kisrasının saraylarının sütunları yıkıldı. Save gölü kurudu, kupkuru durumdaki Semave deresi adeta coştu. Mecusilerin bin yıldan beri yanmakta olan ateşleri söndü. Kabe'deki putlar hepsi birden yüz üstü yıkıldı. Bütün bunlar bir çok büyük olayın habercisi idi. Bunlar, İran salta-natının yıkılacağının, Bizans imparatorluğunun çökeceğinin, putperestliğin yok olacağının işareti ve müjdesi idi.


 O doğduğu sabah, dünya nurla doldu. Babası Abdullah, O'nun doğumundan iki ay önce vefat ettiğinden biricik yavrusunu görememişti.  Hz. Amine annemiz böylesine nur topu gibi bir evlat dünyaya getirince, dedesi Abdülmuttalib, O´nun doğumunun yedinci gününde, bir kurban kesti ve Kureyş´e ziyafet verdi. Yemek yenildikten sonra dediler ki:

 

--Ey Abdü´l-Muttalib, ona (torununa) ne isim verdin?“ O da
--O´na Muhammed adını verdim!“ dedi. --Ailene mensub olanların isimlerinden birini niçin vermedin?“ diye sordular. O:
--Ben umarım Onu gökte Hak, yerde de halk övecektir. Dedi.


3-Süt Anneye Verilmesi:

Arap yarımadasında bir gelenekti. Mekke'nin havası çor ağır olduğundan, daha sağlıklı büyümeleri için çocuklar çevre köylere süt anneye verilirdi. Küçük Muhammedi, Efendimizi (SAV) de Halime isimli bir kadına verdiler. Küçük Muhammed Efendimiz (SAV) süt kardeşi Şeyma ile büyüyecekti. Efendimiz (SAV) Halimenin evine gelince eve bereket geldi. Hayvanların sütü arttı.

Küçük muhammed (SÜV) beş yaşına kadar süt annesinde kaldıktan sonra tekrar annesine döndü.


4-Hz. Amine'nin Vefatı:

Hz. Amine, hem akraba ziyareti ve hem de küçük oğlu Muhammed'e babasının kabrini ziyaret için Medine'ye gitti. Medine'de bir ay kaldılar. Burada küçük Muhammed Efendimiz (SAV) babasının mezarını ziyaret etti. Amine, çocuğu küçük Muhammed ve hizmetçisi Ümmü Eymen ile birlikte Mekke'ye döndüler. Ancak Ebva köyünde hazin bir durum onları bekliyordu. Hz. Amine annemiz Ebva'da hastalandı. Yanıbaşında biricik yavrusunu öptü, okşadı, bağrına bastı. Öleceğini ve nur topu yavrusundan ayrılacağını anlamıştı. Oğlunun yüzüne bakarak:
--Her yeni eskiyecek, her şey yok olacak. Ben de öleceğim. Fakat gam yemem. Çünkü tertemiz bir çocuk doğurdum. Dünyaya büyük ve hayırlı bir varlık bıraktım.'' dedi.

Bu sözlerden sonra Hz. Amine gözlerini yumdu ve hayata veda etti. O sırada küçük Muhammed (SAV) henüz altı yaşındaydı. Hizmetçi Ümmü Eymen küçük Muhammedi (SAV) alarak Mekke'ye döndü. Amine annemiz Ebva'da kalmıştı. Artık küçük Muhammed (SAV) hem anneden ve hem de babadan öksüz ve yetimdi. Artık Onu dedesi Abdulmuttalip yanına ve himayesine almıştı. Ancak küçük Muhammed (SAV) sekiz yaşına gelince dedesi de vefat etti. Böylece Onu amcası Ebu Talip himayesi altına aldı. Ebu Talip ve eşi Fatıma hanım, küçük Muhammed'e çok iyi bakıyorlar ve Onu kendi çocuklarından ayırt etmiyorlardı. Öz çocukları gibi bakıyorlar ve seviyorlardı. Efendimiz (SAV) amcası Ebu Talib'in yanında büyüdü. Ticaretle uğraştı.

5-İlk Evliliği:

25 yaşında iken kendisinden 15 yaş büyük olan 40 yaşındaki Hatice ile evlendi. Hatice'den (4 kız 2 erkek olmak üzere) 6 çocuğu oldu. Mekke'nin en emin en güvenilir insanı idi. Herkes emanetini ona teslim ederdi. Ona herkes Muhammedül Emin derdi. Herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Kabe'nin onarımı sırasında hacerül esved taşının yerine konulması hususunda hakemlik yaptı ve Mekke halkını büyük bir anlaşmazlıktan kurtardı. Temiz ve örnek yaşantısı ile toplumun içinde bir yıldız gibi idi. Yüce Allah onu mükemmel bir şekilde terbiye etmişti. Onu ahlak ve faziletle donatmıştı.


6-Peygamber oluşu:

40 yaşına varınca Peygamberlikle müjdelendi. Zulüm gördü, dışlandı, hakarete uğradı, hatta darp edildi. Hicret etmek zorunda kaldı. Çok sevdiği doğup büyüdüğü Mekke'den ayrılmak zorunda kaldı. Ama yine de bu kutsal davadan taviz vermedi.

Hz. peygamberin bu hak davasının günden güne büyüdüğünü gören putperest müşrikler, amcası Ebu Talib'i devreye soktular. Dediler ki:
--Ya yeğenini bu davadan vaz geçir, ya da Onu himaye etmekten vazgeç.. Ebu Talip durumun vehametini anlamıştı. Efendiler efendisi Hz. Muhammedin (SAV) yanına gitti. Güya Onu bu davasından döndürmeye çalıştı. Efendimiz (SAV) amcasına:
--Ben Allahın peygamberiyim. Kendiliğimden bir şey yapmıyorum. Allah tarafından hak dini tebliğ etmekle görevliyim. Ey amcacığım! Sağ elime ay'ı sol elime de güneşi verseler yine de bu vazifemden vazgeçmem. Dedi.


Müslümanların sayısı arttıkça müşriklerin zulmü de artıyordu. Efen- dimizi (SAV) amcası Ebu Talib himaye ediyordu. Ancak kendisini himaye eden Amcası Ebu talip vefat etti. Çok zaman geçmeden sevgili ve sadık eşi vefakar ve cefakar kadın Hz. Hatice de vefat etti. Efendimiz (SAV) Amcasından yoksun kalınca müşrikler eziyetlerini daha da artırdılar. Hatta bir gün sokak- tan geçerken, birisi Peygamberimizin (SAV) başına toprak atmış, Peygambe-rimiz de o haliyle eve gelmiş ti. Kızı Fatıma annemiz babasını böyle görünce içi sızlamış ve babasının üzerine atılan toprakları temizlerken ağlamıştı.

Kızının ağladığını gören efendimiz (SAV) :
--Ağlama yavrucuğum. Yüce Allah babanı koruyacaktır. diyerek Allaha olan güvenini dile getirmiştir.


7-Medine'ye Hicreti:

Mekke'de Peygamberliğin 13. yılı idi. Müşriklerin baskı ve zulmünün devam etmesi üzerine Efendimiz (SAV) Allahın izni ile 622 yılında Mekke'den Medine'ye hicret etti. Böylece Mekke dönemi sona ermiş ve Medine dönemi başlamıştı. Medine'de islamı-kur'anı daha rahat yaşıyorlar ve sayıları her geçen gün daha da artıyordu. Savaşlar yapıldı, barış antlaşmaları imzalandı, yeni şehirler fethedildi. Derken 630 yılında da Mekke fethedildi.

Tevbe-111:Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’d etmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O halde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.


8-Nasr Süresi:

Mekke'nin fethinden sonra Nasr süresi inmişti. Bu süre indikten sonra peygamberimiz (SAV) 80 gün yaşamıştı. Amcası Hz. Abbas'ın oğlu Hz. Abdullah, Allah resulünün özel duasını almış şanslı bir sahabidir. Bu süre indikten sonra, devamlı kendisini kuytu köşelere atıp bu süreyi okur ve ağlardı. Yine bir gün Medine'nin kuytu bir köşesinde bu süreyi (Nasr) süresini okuyup ağlarken, omuzları arkadan bir çift el tarafından kavranır (tutulur.) Abdullah geri döner bakar ki Allahın Resulüdür. (SAV) Hüzünlü bir tebessümle Abdullaha sorar:
--''Niçin ağlıyorsun ey Abdullah!''
--''Ey Allahın Resulü! Bu süre sizin dünyadan ayrılış haberinizi veriyor, ''der. Allah Resulü (SAV)
--''Evet ey Abdullah, doğru anlamışsın'' der.

Peki neydi o Nasr süresi?

''Bismillahirrahmanirrahim. 1,2,3. Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke'nin fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir. ''



9-Hüzünlü Son'a Doğru:

23 yıllık peygamberlik hayatının sonu gelmişti artık. Hicretin onuncu yılında 100.000'den fazla müslümanla hacca gitti ve hac farizasını ifa etti. Arafatta 125.000 müslümana hitaben Veda Hutbesini okudu. Bu hutbeden sonra Maide süresinin üçüncü ayeti kerimesi nazil oldu: ''Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Size din olarak islamı seçtim.''

Efendimiz Veda hutbesinde hangi mesajları verdi:
-Cahiliye gelenekleri kaldırılmıştır.
-Bütün insanlar eşittir.
-Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur.
-Üstünlük takva iledir.
-Herkesin canı, malı, namusu kutsaldır.
-Emanete riayet edilecektir.
-Kan davaları kaldırılmıştır.
-Faizin her türlüsü haramdır.
-Zina yasaklanmıştır.
-Kadın-erkek birbirlerinin haklarına riayet edecekler
-Bütün müslümanlar kardeştir.
-Hizmetçilere iyi davranılacaktır.

''Size bir emanet bırakıyorum.Ona sımsıkı sarılırsanız sapıtmazsınız.''


Bu hac aynı zamanda Efendimizin (SAV) ilk ve son haccıydı. Yani veda haccıydı. Efendimiz (SAV) veda haccını yaptıktan sonra Medine'ye dönmek üzere Mekke'den ayrıldı. Medine'ye döndükten bir süre sonra da hastalandı. Artık nübüvvet görevini tamamladığını ve bu dünyadan göçme zamanının geldiğini anlamıştı. Hastalığı günbegün artıyordu.

 

10-Kur'anı Kerim'in Okunması:

Hicretin 11. senesi yani 631 yılında Cebrail (AS) Kur'anı kerimi baştan sona peygamberimize (SAV) iki defa okuttu. Önceki yıllarda Kur'anı kerim, cebrail (AS) tarafından Peygamberimize (SAV) yılda bir kez okutulurdu. Bu olay Peygam- berimiz (SAV) tarafından vefatının yak-laştığına işaret olarak yorumlanmıştır. Hatta Cebrail (AS) Nasr süresini oku- duktan sonra Peygamberimiz (SAV) ona;
--Ya Cebrail! Ölümümün yaklaştığını hissediyorum, demiştir.


11-Efendimizin (SAV) İtikafı;

Efendimiz (SAV) Medine'de iken ramazan ayı ortalarında 10 gün kadar mescidinde itikafa girerdi. O sene ise 20 gün itikafta kalmıştır.


12-Ukkaşe Olayı:

Vefatından 18 gün önceydi.. hasta ve halsiz, mescidde arkadaşları ile birlikte son buluşmalarından birine çıkmıştı. Hz. Ebu bekir gibi sadece bir kaç sahabi Efendiler efendisinin son günlerini yaşadığının farkındalardı. Allahın resulü minberdedir. Zayıf bir sesle seslenir.
--'Ey müslümanlar! Allahın ve benim üzerinizdeki hakkım için kimin bende bir hakkı varsa kıyamet günü gelmeden bugün hakkını alsın''. dedi. Herkes o anda merakla çevresine bakın
maktadır. Acaba Allahın sevgilisinden kalkıp ta hak isteyecek birisi çıkacakmı? Veya kimsenin ona herhan- gi bir hakkı geçmiş midir? O anda Ukkaşe isimli yaşlı bir müslüman ayağa kalkar. Kısık bir sesle şöyle der;
--'Anam babam sana feda olsun ey Allahın Resulü. Bir seferden dönüşte develerden inilirken senin sopan benim sırtıma çarpmıştı.

Mescide adeta bir bomba düşmüştü. Anlaşılan o ki Ukkaşe hemde Resulullahın (SAV) bu hastalığı halinde O'nun sırtına sopa vurma, kısas uygulama peşindedir. Soluklar kesilmiştir. Herkes ne olacağını beklemektedir. Allah Resulü (SAV):
--İyi ama ey Ukkaşe, o olay istemeden olmuştu.
Ukkaşe sessiz bir şekilde ayakta dikilmeye devam etmektedir. Allah Resulünün (SAV) bu sözleri yeterli olmamıştı onun için. Ukkaşe hakkının peşindedir.

Bunun üzerine Allah Resulü (SAV) Hz. Bilal'e döner ve söz konusu sopayı kızı Fatımanın evinden alıp getirmesini ister. Olayı öğrenen biricik kızı Fatıma (RA) annemiz şok geçirir. Bilal'e der ki;
--Hasan ile Hüseyin'e söyle, kısası kendilerine uygulatsınlar. Dedelerine böyle bir şey yapılmasına asla izin vermesinler.
Mescitteki dehşet ve şaşkınlık giderek büyümektedir. Nakışlı sopa gelmiş, kısas uygulanmak üzeredir.Ebu bekir (RA) ayağa kalkar:
--Ey Ukkaşe! Sırtsa istediğin, işte benim sırtım, (bana vur) sakın O'na dokunma.
Ukkaşe hiç oralı değildir. Sopa elinde Allahın Resulünün minberden aşağı inmesini ve eğilmesini bekler.
Hz. Ömer ayağa kalkar:
--Ey Ukkaşe! Bana vur ama O'na dokunma. der.
Hz. Ali ayağa kalkar:
--Ey Ukkaşe bana vur ama O'na dokunma. der. Herkes büyük bir şaşkınlık içerisindedir. Allahın resulüne sevgililer sevgilisine vurmak da ne demekti?
Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin ayağa kalkarlar:
--Biz O'nun torunlarıyız. Kısasını üstlenmek en çok bize düşer. Bizim sırtımıza yüz'er kere vur ama O'na dokunma. derler.
Ukkaşe kabul etmez. Mescittekiler ayağa kalkarlar, bu durumu kabullene- mezler. Herkes en ağır kısasa razıdır ama yeter ki Allah Resulüne dokulma sın. Herkes Allah Resulü tarafından sakinleştirilir ve herkes yerine oturur. Sonunda Efendiler efendisi (SAV) minberden iner, Ukkaşe'nin önünde eğilir.
--Haydi al hakkını ey Ukkaşe. der.
Ukkaşe kıpırdamaz.
--Ey Allahın Resulü! O gün benim sırtım çıplaktı. der.
Cemaat iyice hiddetlenir ve ayağa kalkar.. Ama Allah Resulü (SAV) onları sakinleştirir ve oturtur yerlerine. Efendimiz (SAV) in gömleği sıyrılır ve sırtı açığa çıkar. Mescidde adeta bir ölüm sessizliği vardır. Sopa Ukkaşe'nin elindedir. Ama yavaşca kayar ve yere düşer. Ukkaşe Allah Resulünün (SAV) sırtına yapışır. Onu kucaklar, katıla katıla ağlarken bir taraftan da sırtındaki peygamberlik mührünü öper, öper, koklar ve ağlar. Ağlamaktan biraz mecal bulunca şöyle der:
--Anam babam sana feda olsun ey Allahın Resulü. Kimin gönlü sana vurmaya razı olur ki benimki de olsun? Maksadım sadece bu idi. (Sırtını ve nübüvvet mührünü öpmekti) no'lur beni affet.

Kainatın efendisi (SAV) doğrulup gömleğini giyerken, diz çökmüş hala ağlamaya devam eden Ukkaşe'ye bakarak, mescidi dolduran topluluğa seslenir. (Belli ki bu arada Cebrail'den (AS) bir haber gelmişti.)

--''Kim benim cennetteki komşumu merak ediyorsa Ukkaşe'ye baksın.''

 

13-Son Üç Günü:

Efendiler efendisi Allah Resulü (SAV) hasta iken de mescide gidip namazları kıldırıyordu. Vefatına üç gün kalınca hastalığı iyice ağırlaşmıştı. Hatta mescide bile gidememişti. Hz. Ebu Bekir'in namazları kıldırmasını emretmişti.


Hastalığının ilerlediği bir gün, ashabına şöyle dedi.
--Sizler yine bana kavuşacak sınız. Buluşacağımız yer Kevser havuzunun kenarıdır. Her kim benimle buluşmak isterse elini ve dilini lüzumsuz iş ve sözlerden korusun. Bu dünyadan göçme zamanının geldiği bana haber verildi. Rabbime kavuşacağıma seviniyorum. Ümmetimden ayrılacağım için de üzgünüm Ben haberimi aldım. Rabbime gidiyorum.

 

14-Fatıma ile Vedalaşması:

Efendimiz (SAV) kızı Fatıma'yı çok severdi. Efendimize her yönüyle en çok benzeyen çocuğu Fatıma idi. Hz. Fatıma her gün babasını ziyaret ederdi. Efendimiz (SAV) ölüm döşeğinde iken kızına şu nasihatte bulundu:
--Ey kızım Fatıma! Seni ahiret gününün sorumluluğundan kurtaracak hayırlı işler yapmaya bak. Peygamber kızı olmak sana bir şey kazandırmaz. Ben seni o günün dehşetinden kurtaramam. dedi.
Yine bir gün biricik kızı Fatımayı istedi. Fatıma annemiz de babası hastalandığı günden beri gözleri yaşlı, solmaya yüz tutmuş bir çiçek gibi başı eğik, kalbi yaralı mahsun bir haldeydi. Efendimiz (SAV) Fatımasını yanına çağırdı. Kulağını dudaklarına kadar yaklaştırdı. Efendimizin (SAV) mübarek dudakları hafif hafif kıpırdadı. Fatıma annemiz müthiş bir ızdırap ve üzüntü içinde kaldı. Gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akıyordu. Yüreği iyice sızlamıştı Fatıma annemizin. Efendimiz kızı Fatımayı tekrar çağırdı ve kulağını bir daha ağzına yaklaştırdı. Yine birşeyler fısıldadı. Bu defa Fatıma annemizin yüzü gülüyordu. Yüzünde adeta saadet gülleri açmıştı.

Hz. Aişe annemiz, Efendimizin (SAV) vefatından sonra Fatımayı yanına çağırdı. Biraz önceki o olayın sebebini sordu. ''Önce neden üzülmüş ve sonra neden sevinmişti?'' Fatıma annemiz:
--Birincisinde babam bana ölmek üzere olduğunu Rabbine gideceğini, Rabbine kavuşma zamanı geldiğini söylemişti. Buna üzüldüm ve ağladım. İkincisinde ise, ''Ağlama kızım. Bana ilk kavuşacak olan sen olacaksın'' dediği için de güldüm ve sevindim. Dedi.
Bu nasıl bir sevgidir ki bir insana ölümünün yakın olduğu haber verilir de o insan dünyalara sahip olmuşcasına sevinir. Bu ancak sevgiliye özel bir durumdur. Insanlık tarihinde asla benzeri yoktur.

Ve Efendimizin (SAV) vefatından altı ay sonra 25 yaşında iken kızı Fatıma annemiz Efendiler efendisine, babasına kavuşmuştu.

 

15-En Acı Gün:

08 Haziran 632. Günlerden pazartesi. O müthiş günün şafak vakti. Sabah namazı vakti, odasının penceresinden sahabilerine bir göz attı. Herkes Hz. Ebu Bekir'in arkasında namaza hazırlanıyor. Efendimiz görülünce ashabından çiçek çiçek gülümsemeler ortaya çıktı. Efendimiz (SAV) bu sabah kendisini biraz iyi hissetmişti. Mescide geldi. Ama Efendimiz (SAV) Hz. Ebu Bekire namazı kıldırmasını işaret etti. O yüce sahabiler, o nur yüzü son kez gördüler. O ışık ve nur saçan mübarek yüz elmas damlası gibi göz kamaştıran o gül, şimdi solgun idi. Hz. Ebu Bekir mihrapta. Namaz kıldırmaya hazır. Saflar da onun arkasında. Efendimizin (SAV) geldiğini gören Hz. Ebu bekir, yerini (mihrabı) ona bırakmak istedi. Efendimiz (SAV) O'na işaret etti. ''Yerinde kal ve devam et'' dedi.

Efendimiz (SAV) Hz. Ebu Bekir'in arkasında, sabah namazını kıldı. Sahabenin heyecanı sonsuzdu. Hz. Peygamber artık iyileşmişti ümidiyle sevinçten adeta uçuyorlardı ama Efendimiz (SAV) yakınlarının kollarında dudaklarındaki ilahi tebessümle hücrelerine döndüler.

Hastalığı birden ağırlaşıyordu. Elleri suda hep yüzünü siliyordu. Biricik kızı Fatıma annemizle göz göze geldiler.
Fatıma annemiz mahzun, ağlıyor, kalbi sızlıyordu. Efendimiz kızına bakarak şöyle dedi:
--Üzülme kızım. Babana bundan sonra acı yok. Dedi. Can güneşi ölüm ufkuna yaklaşmıştı. Bu gün O'nun son günü idi. Efendimiz (SAV) elini yine suya batırıp yüzüne sürdü ve şöyle dedi:
--Lailahe illallah. Ölümün de şiddetleri var. Ya Rab! Ölüm korkularına dayana- bilmek için bana yardım et.

Görüyor musunuz? Allahın resulü, kainatın efendisi bile ölümün şiddetinden korkuyor. Bunun için Allaha dua ediyor. Ya bizim halimiz? O anı hiç düşünüp irkiliyor muyuz?

İnsan bu, her nefeste çağlar, çırpınır güya,
Gün gelir bakarsın ki dalıvermiş son uykuya.


O dem ki, Allah Resulü 63 yaşında. Kainatın efendisi damla damla eriyordu. Hastalığının üçüncü günüydü. Günlerden pazartesi. En hüzünlü gün bu gündü. O, pazartesi günü doğdu, dünyayı nurlandırdı, pazartesi günü peygamber oldu, pazartesi günü (hicret etmek üzere (Mekke'den) ayrıldı, pazartesi günü Medine'ye vardı ve pazartesi günü fani aleme veda edip Rabbine varacaktı. (Hatta Allah Resulünün en yakın arkadaşları Hz. Ebu bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali'de pazartesi günü vefat etmişlerdir.)


Her şey fani. Baki olan sadece Allah (CC)'tır. Nur beldesi medine'de akşam yaklaşıyordu. Garip bir uğultu vardı. Sağa sola koşuşanlar, insanlarda büyük bir şaşkınlık. Kimin ne yaptığı belli değildi. Çünkü kainatın yaratılış sebebi Allahır Resulü Hz. Muhammed Mustafa'da (SAV) ölüm alametleri kendini göstermişti.

Allahın Sevgilisinin mübarek başı, iffet ve sadakat sembolü eşi Hz. Aişe annemizin göğsündeydi. Cebrail (AS) ile Azrail (AS) Hz. Peygamberin evinin kapısındalar. Cebrail (AS) ölüm meleğinin içeri girmek ve Allahın emrini yerine getirmek için izin istediğini bildirdi. Allah Resulünün (SAV) başı yine Aişe annemizin göğsünde. Azrail (AS) a İzin verildi. Kainatın efendisi Hz. Muhammed (SAV) gözlerini açtı, tavana dikti. Şehadet parmağını kaldırdı. Altı kere ''Allahümme firrafiikil a'la'' ''Allahım! Beni Refiki a'la'ya ulaştır'' dedi. Ve sonra eli düştü. Bütün kainatın yaratılış sebebi Allah Resulü, son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (SAV) artık fani alemden ebediyet yurduna göçmüştü. (12 Rebiul eveel. Yani 08 Haziran 632 pazartesi.)

''Küllü nefsin zaikatül mevt.'' (Her nefis ölümü tadacaktır. Allahın değişmez emri vuku bulmuştu. Allahın sevglisi de ölümü tatmıştı. Çünkü cennete gitmek için ölümü tatmak gerekiyordu. Çünkü Rabbe kavuşmak için ölümü tatmak gerekiyordu. Ölüm mükafatı ile ödüllenmek gerekiyordu.


16-Vefatının Verdiği Şaşkınlık:

Peygamberin evinde acı bir çığlık. Sağdan sola, soldan sağa koşuşmalar. Kiminin aklı, kiminin ruhu karışmış, kimi taş gibi donakalmış, kimi yıldırım çarpmış gibi hareketsiz. İnsanlar şokta.

Hz. Ömer aklı ve ruhu karışmış, taş gibi donup kalmıştı. Birden ortaya atıldı. Adeta deli divaneye dönmüştü. Kılıcını çekti ve gür bir sesle:

--Her kim Allah resulü öldü derse onun boynunu uçururum. Dedi. Kılıcı elinde haykırıyordu sağa sola.
--Hayır. Peygamber ölmedi, Allah resulü ölmedi. Diyordu.
Hz. Osman, Hz. Ali ve diğer sahabiler. Hepsi yıldırım çarpmış gibi hareketsizdiler.
Abdullah bin Enes öyle çarpıldı ki yatağına götürdüler.
Hz. Ebu Bekir o an evindeydi. Bu acıdan haberi yoktu. Kendisine haber gidince yetişti. Ağlayan, inleyen ve kaynaşan kalabalığı yardı. Efendimizin odasına girdi. Yatağa yaklaştı. Allah Resulünün başının üstündeki örtüyü kaldırdı. Diz çöktü ve o nurdan yüzü öptü. Gözyaşları, sakalına damlayan billur tanecikleri gibi akıyordu. Sonra insanlara döndü:
--Nefsim kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki Peygamber öldü. Dedi.
Sonra tekrar o nurlu yüze baktı ve;
--Hayatında da güzeldin, ölümünde de güzelsin. Öldün, ikinci kez ölmeyeceksin. Dedi.
Hz. Ebubekir, büyük bir şok yaşayan şaşkın haldeki insanlara haykırarak şöyle seslendi:
--Ya eyyühennas (Ey insanlar) Men kane ya'budu Muhammeden, feinne Muhamme den kad mat. (Kim muhammede tapıyorsa bilsin ki Muhammed öldü.) Men kane ya'budullah. (Kim Allaha tapıyorsa) Feinnellahe hayye la yemut. (Bilsin ki Allah ölmez diridir.) dedi.
Hz. Ebu bekir'in bu özleri halkı rahatlattı, akılları kurtardı, insanlar kendine geldi
İnsanlar biraz kendine gelince Hz. Ebu Bekir Ali İmran süresinin 144. ayeti kerimesini okudu.
''Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi O ölür yahut öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz? Kim geriye dönerse Allaha hiç bir şeyle zarar veremez. Allah şükredenlere mükafat verecektir.''

Hz. Ebu Bekir, o an insanları sakinleştir- meye, kendilerini toparlamalarına yardımcı olmaya çalışıyordu. Çünkü insanlar büyük bir şaşkınlık ve hayret içerisindelerdi. Allah resulünün vefatına bir türlü inanmak istemiyorlardı. Daha sonra Zümer suresinin 30. ayeti kerimesini okudu. ''İnneke meyyitun ve innehüm meyyitun'' Ey Muhammed! Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.''


Artık o acı hakikat herkes tarafından kabul edilmişti. Allahın resulü Hz. Muhammed (SAV) vefat etmişti. Ve gönüller hicran ateşiyle dağlanmıştı. Sinelere ayrılık oku saplanmıştı.

Sahabe-i Kiramdan İbn. Abbas diyor ki:
--Sahabileri o derece şaşkınlık kaplamıştı ki, bu ayeti kerimeyi (İnneke meyyitun ve innehüm meyyitun Sen de öleceksin, onlar da ölecekler) Hz. Ebu Bekir'in dilinden duyuncaya kadar, Allahın bu ayeti kerimeyi inzal ettiğini sanki hiç bilmiyorlardı da şimdi Ebu Bekir'den öğrenmişlerdi.

Hz. Ömer o günki halini şöyle anlatır:
-- Allaha yemin ederim ki Ebu Bekir bu ayeti kerimeyi okuyuncaya kadar Allah resulünün vefatı hakkında kanaatim yoktu. Ne zaman ki o ayeti işittim, dehşet içinde kaldım. Ayaklarım beni tutmaz oldu. Ebu Bekir'in sesi kulağımın dibinde çınladı. ''İnneke meyyitun ve innehüm meyyitun'' Sen de öleceksin, onlar da ölecekler.)

Pir-i Müezzin Hz. Bilali Habeş, efendimizin defninden evvel son ezanı okuyordu. Hz. Bilal'in yanık sesi göklere doğru hıçkırıklar halinde yükseliyordu. Gözlerinden dökülen şebnem damlası yaşlar sakalına doğru akıyordu.


17-Defin Günü:

Nihayet ertesi gün. Yani salı günü vefat ettiği yere defnedilecekti. Çünkü o buyurmuştu ki; ''Her peygamber öldüğü yere defnedilir.'' Ve O da vefat ettiği odasında defnedilecekti. Mübarek bedenini saracak olan kabrini Ebu Ubeyde ile Ebu Talha kazdılar. Vefat ettiği yatağını kabrinin zeminine döşediler. Ve sıra gasl işine gelmişti. Gasl işiyle Hz. Ali, Hz. Abbas ve Hz. Fadl bin Abbas ilgilendiler. Ancak Allah Resulünü soyacakları anda tatlı bir ses duyuldu. ''Onu elbisesiyle yıkayın.'' bunun üzerine elbisesi çıkarılmadı ve elbisesi üzerinde iken yıkandı. Mübarek vücutlarından semavi bir rayiha yayılıyordu. Öyle talı bir rayiha idi ki cennetten mi arştan mı geliyor, belli değildi. Ve efendiler efendisini kabrine Hz. Ali, Hz. Abbas ve iki oğlu indirdiler. Alemlere rahmet Hz. Muhammed (SAV) in mübarek vücudunu toprağa koydular ve yaşlı gözlerle kabri kapattılar.

 

18-Yüreği Yaralı Hz. Fatıma (RA):

Efendimizin (SAV)cenazesini defneden arkadaşlarının önü Hz. Fatıma annemiz tarafından kesilir. Enes bin malik'in şahsında hepsine adeta hesap sorarcasına şöyle der:
--Ey Enes! Onun o gül bedenine toprak atmaya nasıl kıydınız? Onu toprağın içinde bırakıp evinize nasıl döndünüz?

Mahzun başlar biraz daha öne düşer. Göz pınarları coşar. Kimse cevap veremez. Enes Bin Malik savrulur yıkılır. Ebu bekir, Osman, Ömer, Ali ve diğerleri hepsi yıkılırlar mahzun olur- lar. Medine baştan ayağı sadece ağla- maktadır. Hıçkıra hıçkıra, katıla ka- tıla, sarsıla sarsıla ağlamaktadır Medine

Biraz sonra Hz. Fatıma (RA) annemiz mezara gitti ve kabirden bir avuç toprak alıp, yüzüne gözüne sürdü. Kainatın efendisinin vefatından sonra Hz. Fatıma'nın (RA) bir kerecik güldüğü görülmemiştir. Ve onun ayrılığına ancak altı ay dayanabilmişti.

 

19-Netice Olarak;

23 yıllık peygamberlik hayatının 13 yılı Mekke'de 10 yılı da Medine'de geçmişti. O insanlığın kurtuluşu ve mutluluğu için çalıştı. Son peygamber olarak görevini hakkıyla yerine getirdi ve bu dünyadan göçtü.

Merhum Mehmet Akif ne güzel yazmış:

Dünya neye sahipse, Onun vergisidir hep,
Medyun O'na cemiyeti, medyun O'na ferdi,
Medyundur O masuma bütün bir beşeriyet,
Ya Rab bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.


Hz. Enes der ki:
--Allah Resulünün Medineye geldiği günden daha aydınlık bir gün ve vefat ettiği günden de daha karanlık bir gün yaşamadım.

 

20-O'nun Mirası:

Peygamber Efendimiz (SAV) hastalandığında yanında yedi dirhem parası vardı. Bu parayı sadaka olarak fakirlere dağıtmıştı. Vefat ettiğinde parası yoktu. Geriye para olarak bir şey miras bırakmadı. Onun bıraktığı en büyük miras, dünyayı karanlıklardan aydınlığa çıkaran islamın nuru ve insanları gerçek huzur ve mutluluğa kavuşturan ahlak ve fazilet ilkeleridir.


Ne mutlu Kur'anı Kerimin gösterdiği ve Hz. Peyfamberimizin (SAV) çizdiği nurlu yoldan gidenlere.


21-Dünyanın Yaşadığı İki Büyük Gün:

Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa  (SAV) şöyle buyurmuştur:
--'Benim ümmetimden başına bir felaket gelmiş kişi, benim vefatımı düşünsün de o felakete karşı teselli bulsun. Çünkü kıyamete kadar yaşanacak felaketler içinde en ağırı benim vefatımdır.

Dünya kurulduğu günden beri iki büyük olaya şahit oldu. Biri dünyanın en büyük mutluluğu, diğeri de dünyanın en büyük acısı. Efendimiz (SAV) in dünyaya teşrifleri, dünyayı nurlandırdı. Dünyaya, karanlıktan aydınlığa çıkma müjdesi verdi. Dünya, Allahın sevgilisi, kainatın yaratılış sebebi Hz. Muhammed Mustafanın (SAV) teşrifiyle müşerref oldu. Dünya kurulalı böyle bir büyük ve mutlu gün görmedi ve kıyamete kadar da göremeyecek tir. Efendimizin dünyadan göçü ise dünya- nın görmüş ve yaşamış olduğu en büyük keder ve felakettir. Dünya kuruldu kurulalı böyle bir acı yaşamadı ve böyle bir kederle karşılaşmadı. İşte dünyanın, kurulduğu gün- den beri şahit olduğu iki büyük olay bunlar- dır. Dünya bunlardan daha büyük bir mutlu gün veya acı gün yaşamadı ve yaşamayacak

 

22-Peygamberimizin (SAV) Yüceliği:

Hz. Adem (AS) Allaha hitap eder:
--Allahım! Beni niçin Muhammedin babası diye künyeledin? Allah (CC):
--Ey Adem! Kaldır başını da bak.
Hz. Adem başını kaldırdı. Gördü ki arşın üzerinde Hz. Muhammedin (SAV) nuru vardı ve ismi yazılıydı. Sonra Allahu Teala Hz. Adem'e buyurdu:
--Bu senin soyundan gelecek olan bir peygamberin nurudur ki Onun ismi göklerde Ahmed ve yerde Muhammed'dir. Eğer O olmasaydı (Onu yaratmasaydım) seni yaratmazdım.

Hz. Ömer rivayet eder: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdular:
--Hz. Adem cennetten çıkarıldıktan sonra Allaha yalvarır. ''Ya Rab! Muhammed hürmetine beni affet.'' Allahu teala da cevap verir. ''Ey Adem! O benim için insanların en sevgilisidir. Değilmi ki benden Onun hürmetine af diliyorsun, ben de seni affettim.'' buyurdu.


Selmanı Faristen rivayet edilir: Cebrail (AS) Efendimize geldi ve şöyle dedi:
--Ey Allahın Elçisi! Rabbin diyor ki; eğer İbrahim'i dost edindiysem seni de sevgili edindim. Benim katımda senden daha üstün bir yaratılmış yoktur. Kainatı ve insanlığı, senin değerini onlara bildirmek için yarattım. Sen olmasaydın onlar da olmayacaktı.

 

23-Vefatını Duyanların Reaksiyonu:

Zeyd bin Abdullah bahçesinde çalışmaktadır. Oğlu bahçesine gelir ve Allah Resulünün vefat haberini verir. Zeyd bin Abdullah ellerini kaldırır:
--Ya Rab! Al bu gözlerimi. Artık Onu görmeyecekse başka bir şey görmeyeyim.
Ve Zeyd'in gözleri kör olur.

Bir başka sahabi. Enes oğlu Abdullah. Onun vefatı haberin aldığ anda felç olur. Alıp evi- ne götürürler ve ölünceye kadar düzelmez.

Ömer bin Abdullahın ayağı tutulur. Ona;
--'En çok sevdiğinin adını an, geçer. derler.
--Meded Ya Muhammed! der ayağı çözülür.

Bir çok sahabi, Medine'de Hz. Muhammed' siz yaşayamaz artık. Medineyi terk ederler. Bunlardan biri de Resulullahın (SAV) müezzinlerinden biri olan Bilali Habeş'tir. (RA) Onun olmadığı Medine'yi terk eder, Şam'a yerleşir. Ezanı da bir daha okuyamaz. Yıllar sonra bir gece efendimizi (SAV) rüyasında görür. En sevgili (SAV) Bilale dargın gibidir. Ona:
--Bilal. Bizi üzdün, komşuluğumuzu bırak tın, ziyaretimize niçin gelmiyorsun? der.

Bilal uyanır ve üzerindeki örtüyü atar. Kalkar ve Medine yoluna düşer. Nihayet Medine'ye varır. Medine halkı şaşırır ve sevinir. Ezan okuması için çok ısrar ederler. Dayanamaz ısrarlara ve Efendimizden (SAV) sonra mescidinde ilk kez ezan okumaya teşebüs eder. Vakit öğle'dir. Bilalin berrak ve gür sesinden ''Allahu Ekber'' sedasını işiten Medine halkı evlerinden dükkanlarından dışarı çıkarlar. Adeta küçük bir kıyamet kopmuş gibidir Medine'de. Pek çokları Hz. Muhammedin (SAV) dirildiğini düşünür. Fakat Bilal ezanın '' Muhammed'' li bölü- müne gelince takılır, boğazı düğümlenir, bir türlü Muhammed diyemez, ve ezana devam edemez. Gözleri mescidin Efendi- mizin durduğu yere takılır ve diz üstü yıkılır, hıçkırarak olduğu yere düşer. Hz. Muhammed'e olan aşkı ve onun ayrılık acısı Bilal'in yüreğini kavurmuştu.

Zaman sonra Bilal Şam'a döner ve yıllar sonra artık ölüm döşeğindedir. Karısı başucunda ağlayıp dövünürken, O sevinmekte ve gülmekte idi. ''Ne mutlu bana. Artık sevgililerime kavuşuyorum. (Yani Allahın resulüne ve arkadaşlarına kavuşuyorum demekti.)


24-O'ndan Kalan Hatıraya Saygı:

Hz. Ömer halifedir. Bir gün cumalık elbisesini giymiş, Mescidi Nebeviye cuma namazı kıldırmaya giderken, bir oluktan damlayan kanlı sularla elbisesi kirlenir. Muhtemelen bir hayvan kesilmişti ve evin duvarına gömülü su oluğundan sokağa akan kandı bu. Bu durum karşısında hiddetlenen Hz. Ömer, oluğu yerinden söküp atar. Evine döner, yıkanır ve elbise-sini değiştirir. Bütün bunlar cumanın gecikmesine sebep olur. Hutbeyi okumak üzere minbere çıktığında hala sinirlidir.
Hz. Ömer burnundan soluyarak cemaate seslenir:
--Bazı insanlar dikkatsizlikleri sebebiyle insanlara eziyet ediyorlar. Der. Ve sonra başından geçen ve geç kalmasına sebep olan bu olayı anlatır. Sonunda o oluğu yerinden söküp sokağa attığını da ilave eder. Sözün burasında Hz. Peygamberin amcası Abbas (RA) titreyerek ayağa kalkar.
--Ne yaptın ey mü'minlerin emiri. Ben bu bir çift gözümle, o oluğu söküp attığın yere bizzat Allah resulünün yerleştirdiği
ne şahit olmuştum. Ne yaptın sen ey mü'minlerin emiri!

Hz. Ömer minberde yıkılır. Hz. Abbasın elinden tutar. Şimdi Medine sokaklarında görenlerin aklından şüphe edileceği bir çift insan el ele koşmak-talar. Önde iki gözü iki pınar halinde Hz. Muhammedin halifesi Hz. Ömer, arkada elinden tutulmuş, Hz. Ömer (RA) tarafından sürüklenir gibi çekil- mekte olan Hz. Abbas (RA) Oluğun başına gelirler. Hz. Ömer kendini yere atar. Soluk soluğadır. Hz. Abbas'a:
--Şimdi bu zavallı talihsiz ellerimle söküp attığım o oluğu yerden alacaksın, başıma basacaksın ve tekrar yerine koyacaksın.
Başta Hz. Peygamberin amcası Hz. Abbas ve diğer müslümanların yalvar- maları fayda etmez. En sonunda mecbur kalırlar. Hz. Abbas oluğu alır, içi kan ağlayarak Halife Hz. Ömer'in toprağa dayalı başına basar ve oluğu yerine yerleştirir.

İşte iki Ömer fotoğrafı. Bir tarafta islamdan önce kendi öz kızını diri diri toprağa gömecek kadar katı kalpli Ömer, diğer tarafta Hz. Peygamberin (SAV) hatırasına bu kadar saygılı, yumuşak kalpli bir halife Hz. Ömer. Çünkü O Hz. Muhammedin sahabesi idi. Onun eğitiminden geçmişti.

Tevbe-128:Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.

Ahkaf-9: ''Ey Muhammed! De ki: "Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

Ahzab-40: Muhammed, sizin adamları-nızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.

Ruhun şad olsun Ali Ulvi KURUCU:

Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim,
Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim
Ecrâmü felek, Levh u kalem, mest-i nigâhım
Dîdârına âşık Ulu Yezdân’dır Efendim.
Mahşerde nebîler bile senden medet ister,
Rahmet diyen âlemlere Rahmandır Efendim.
Tâ Arşa çıkar her gece âşıkların âhı,
Medheyleyen ahlâkını Kur’an’dır Efendim.

Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,
Sensiz bana cennet bile hicrândır Efendim.
Doğ kalbime bir lahzacık ey Nûr-i dilârâ
Nûrun ki gönül derdime dermândır Efendim.
Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârın
Feryâdı bütün âteş-i sûzândır Efendim.
Kıtmîriniz ey Şâh-ı rüsûl, kovma kapından,
Âsîlere lûtfun yüce fermândır Efendim.

İhsan AKINTÜRK
Haziran 2007
Burglengenfeld

 

 
  Bugün 15 ziyaretçi (25 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol